Tecavüz, taciz ve benzeri cinsel suçlardan hüküm giyenlerin kaldığı koğuşlara, hapishane jargonunda 'damat koğuşu' denmektedir. Bu koğuşlardan birine tecavüz suçlamasıyla getirilen Yusuf, burada hayatın ne kadar zor olduğunu, dayak, işkence ve diğer mahkumların yarattığı korkunun nasıl sıradan bir unsur olduğunu her gün biraz daha fazla görecektir.

20. yy başlarında geçen filmde, genç bir adam olan Ali, devlet tarafından mühendislik eğitimi alması için Fransa’ya gönderilir. Eğitimini almasının ardından kimliğine yabancılaşarak ülkesine dönen Ali, katıldığı bir Jön Türk toplantısında tutuklanır. Bir kasabaya sürgün edilen Ali, burada öğretmenlik yapmakla görevlendirilir. Kasabada cahil olarak gördüğü insanlarla yaşamak zorunda kalan Ali, bu süreçte küçüksediği değerlerle yüzleşir.

Şemsi, uzun yol şoförlüğü yaparak geçimini sağlayan genç bir adamdır. Bir gün dağ yolundan geçerken Fidan adında genç bir kız rastlayan Şemsi, kıza yardımcı olabilmek için onu İstanbula götürür. Ancak kısa bir süre sonra Fidanın teröristler tarafından ayartıldığını ve onun canlı bomba eylemlerinde kullanılacağını öğrenir. Fidanı İstanbula getirmekle genç kadının gerçekleştireceği katliamda sorumluluğu olduğunu düşünen Şemsi, eylem gerçekleşmeden önce Fidanı bulup onu terör örgütünden kurtararak, ailesinin yanına götürmeye karar verir.

Doğuştan engelli olan Yusuf’un tek derdi üniversite kapısında simit satarak annesine ekmek götürmek olan biridir. Siyasete hiç bulaşmamış olsa da ihtilal zamanı o da suçsuz yere etkilenir. Yusufun durumun anlaşılınca, Yusuf ruh ve sinir hastanesine yollanır. Hastanede oranın gediklisi sayılabilecek Menekşe ile tanışır. Her ikisi de ne yaşadıklarını bilmeden, büyük bir aşka yelken açarlar.